1 Kasım 2013 Cuma

Orospu

büyüdüm artık diyorsun
büyük bir orospulukla sürülmüş rujun
koridorları inleten topuk seslerin
dalgalı saçların
şuh bakıyor kalem çekilmiş gözlerin
karanlığı yararak ışıldıyorlar
ellerin kolların arasında gizleniyor
birden, unuttuğun bir anda
aklına bir hikaye geliyor
gülümsüyorsun
dişlerin çıkıyor orospu dudakların arasından
küçük, küçücükler
hâlâ çocuksun be yavrum
ne orospuluğu

L. Alper Yelkenci
01.11.2013

5 Temmuz 2013 Cuma

Dinlemek İçin...


                Bazı hanlar vardır yol üzerinde, kimsenin uğramadığı. İçi yalnızlıktan toz tutmuş, ağ bağlamış hanlar. Kimi zaman biri girer içeri paldır düldür, hiç anlamadan ve dinlemeden. Doğal olarak da dinlenemezler. Zaten dinlenmenin içinde dinlemek fillinin varolması da tesadüf olamaz.
                Önce görürsün, sonra beğenirsin, beğendiğini seversin. Vakit geçirdikçe birlikte alışırsın ve o vakit geçirmelerin daha da sıklaşmasını istersin. Sonra kopamazsın, ne kadar çok istesen de kopazsın. Kopamadıkça bu durum bir bağımlılığa dönüşür ve artık damarlarında dolaşan kanın beslediği hücrelerinden biri olur. Ve bitmesine yakın yeni bir bağımlılığın adımlarını atmaya başlarsın. İçine girip pompaladıkça hep aynı nefesi soluduğunu ve giderek midenin bulandığını anlarsın. İşte tüm bunlara rağmen gene de aynı şeye devam edersin. Durup dinlenemezsin, dinlenemediğin için anlayamazsın, çünkü sonunu getirecek kadar midende yer kalmamıştır. Dinlenmeden dinleyip anlayamazsın. Ama hayatın debisi o kadar hızlıdır ki, dinlenmeye hiç fırsatın olmaz, sürekli ölmekten korkarsın, yalnız ölmekten korkarsın ve ne yaşadığını anlayamadan hayatın elinden kayıp gider. Buna mahal vermemek için durup dinlenmeli ara sıra insan. Durup dinlenmeli ve kendini, hayatı ve yaşananları dinlemeye hazır etmeli. Dinlenmemiş bir hayat sadece karın üstü boşluğa düşmeye benzer. Betona çakılır gibi suya çakılırsın, yalnızlığının içinde ses bile çıkaramadan.

L. Alper Yelkenci
04.07.2013

Bazan


                Bazan oluyor mesela, insan bir kadını seviyor; deli gibi. Öyle ki hani, farklı bu be diyorsun. Sabahlara kadar edebiyattan konuşuyorsun, deli gibi sevişiyorsun ve hep onu özlüyorsun.

                İnsan hayatında hep kırılma anları var; kadın gelip sesiyle büyülüyor, hayatına yeni bir renk katıyor. Ankara oluyor, Kızılay doluyor. Kızılayda bir kafede içilen kırmızı şarap, onun üzerine getirdiği hafif bir çakır keyiflik ve dudaklarından ayrılmayan dudakları oluyor. Mesela sen İstanbuldan kalkıp Ankaraya gittiğinde Aşti oluyor, Aştide otobüsten indiğinde gerizekalı muavinin senin çantanı başkasına verme anında göğsüne son sürat çarpıp sana sarılma oluyor. Ellerini asla bırakmama isteği oluyor. Dudaklarına acemice sürülmüş ruj, yalnızlıktan üşüyen ellerine geçiştirmelik çekilmiş bordo ojeler oluyor. Bir kadın oluyor, bir kadın kalıp hayalleri süslüyor; iki katlı evimizin bahçesinde çocuklarımızla top oynuyor, terliyor. Çocukları yatırdıktan sonra terini tenime karıştırıyor.  Bazan oluyor mesela bunlar; insanın ebedi hüzün ve buhran öncesi son mutlu nefesleri.

                Ölüm gibi karanlık olabiliyor bazı sabahlar Kızılayda, biryerlerde kahve içip elini tutma arzusu ile yanıp tutuşurken, karlı bir günün soğuğuna geçirilmiş atkının verilmiş radikal kararların izlerini taşıması olabiliyor, olabiliyor bunlar bazan. Arkana bile bakmadan dönüp gitmen, onu çok sevdiğin halde ellerin ceplerinde dudaklarından sarkan bir 216 ile içten içe ağlaman ama hiç göz yaşı akıtamaman. İnsan bazan içten ağlar, içerlerde bir yerlerde, sessiz ve kimsesiz

                İnsan nasıl diye düşünüyor, iki laf arası gördüğü resmine bakarken senin, nasıl unuttu, nasıl kaybetti ve nasıl artık güzel bulmuyor seni.

                Bazan insan hayatında birşeyler oluyor kirli, edepsiz ve haksız. İnsan bazan çok kirleniyor, hatta öylesi kirleniyor ki, bazan anı koca bir ömre yayılıyor, süreklilik oluyor. Kirlenmek güzeldir gene de. Bembeyaz yaşayıp sakin ölmektense, kirli yaşayıp nefes nefese ölmek daha az acıtır pamuk geldiğinde.

 

L. Alper Yelkenci
05.07.2013

 

26 Haziran 2013 Çarşamba

Koyarım Sizin Adaletinize!

Okumak zorunda değilsiz, ben argo kullanan bir yazarım ve benim hukuğumda hakkedene hakkettiği söylenir, ambalajlı, ikinci el kelimeler değil.
Ethem öldü, tanımazdım. Hatta adını biri bir gün yanımdan geçerken zikretse dönüp durmazdım bile. Hayatımın ve yolumun, fikrimin ve hiç bir ruh halimin karşılaşmamış olduğu bir insan. Sadece insan derdim. Nefes alan, yemek yiyen, muhtemelen anne babası olan, akrabaları olan... Belki çocuğu vardır, belki boşanmıştır ya da evlidir diye düşünmezdim. Parasını, vücudundaki herhangi bir bozukluğu da düşünmezdim. Öyle ya "ademin tekidir" der geçerdim.
İnsan hayatında bazı kırılma noktaları olur; bazen bir kadın, bazen bir erkek (sadece karşı cins muhabbeti değil, arkadaş ya da ne bileyim x kişisi olsun), bazen bir çocuk ya da para ne haltsa işte. Devrim çarptı yüzümüze, sadece oturup kitap okudukları için yüzlerine nişan alınarak gaz sıkılan gencecik bedenler görüldü bazı ekranlarda. Orada başladı herşey denebilir. Aradan zaman geçti, fenomenler ortaya çıktı. Kırmızı elbiseli kadın, siyah elbiseli kadın (devrim kadınlardan doğar zaten, bilen bilir. bilmeyen araştırsın), Davulcu Vedat, POMA ve daha niceleri. Ve sonra hayatımıza bir insanın adı girdi, Ethem Sarısülük, Polis Güven Park tarafından geldi, silahı elinde, nişan aldı ve ateş etti. Ethem yere yığıldı arkadaşları arasında. Öldü bir zaman sonra, 20 küsür senelik ömür, bir fiille bitti. bir fiille anlatıldı. Bu koyuyor adama işte, sen kalk onca iz bırak hayatlarda ve izler taşı hayatında, götün teki kendi iğrenç ve alçak zevkleri uğruna tetiği çeksin, hem de tüm yetkisiyle. Ethem öldü, hatta mahkesi bile görüldü, ortaya neler söylendi, ben duymak bile istemem ama söylendi. Ben hukuk dilini kullanmak istemiyorum şu anda, çünkü onları hukukunun benim dilimi kirletmesine ihtiyacım yok. "Koyarım onların hukukuna, can lan bu can" diye bağırmak daha temiz ve vicdanlı gelir bana.
Neden oluyor bunlar, neden bazı zıpırlar bu karikatürü çiziyor, neden insanlar adaletsizce kulaklarının arkasına kadar tecavüze uğruyor diye düşünüyorum bazen. Evet sigara krizim başlıyor gene, alkol istiyor vücudum hatta uyuşturucu, çünkü vereceğim cevaplar hiçbir zaman ve hiç bir şekilde olmadığı kadar çok kirletiyor, çok zarar verip, yıpratıyor bedenimi, ruhumu. 13 yaşında bir kız çocuğu kendi rızasıyla 10 küsür kişiyle birlikte olduğunu düşünen bir hukuk sistemin ben ta nerelerine neyler koymam, kimse bana dur sakin, kibar, kadın var bayan var demesin, çünkü bayan diyenlere de aynı şiddeti uygulayasım gelir. Tecavüze uğradığı sırada bağırmadığı için rıza göstermiş sayılan kadının da yanı orospu zihniyete sahip olduğuna inanıyor onların hukuku. Çünkü onlara göre, onların adaletine göre;
Onların istemediğini istersen; vatan haini
Onların dediği gibi giyinmeyen kadınlar; Orospu
Onların dediklerini yapmayanlar; terörist
Onların uygulamalarına karşı gelenler; marjinal, çapulcu
VB
Ethem ölmüş, onlarca kadının ruh ve beden sağlığı mahvolmuş, sokaklara onlarca potansiyel intikamcı, kin dolu katil yaratılmış, yüzlerce arkadaşım yaralı, yüzlerce arkadaşım sakat, yüzlerce arkadaşım....
Koyarım ben böyle adalete ya!

4 Haziran 2013 Salı

Bu Blogda Direniş Var!

          Bilen bilir, deli gibi kız babası olmak istediğimi. Kızımın saçlarını tarayıp, ona güzel günler yaşatmak istediğimi.
          Her şey O ve Onların geleceği için gibi geliyor bazen. Evet, ben doydum artık. Sürekli ve hep eksilttiğimin yerine yenisini koymak istiyorum şimdi. Doğaya saygını sunmak, insanlarla, olmayanlarla paylaşmak. Her şey maddi değer değil, manevi değerleri ve eserleri de paylaşmak istiyor insan. Bir kitabı, bir umudu, bir anı... İnsan bazen anî duyguların kelebek ömürleri olmasın, yıllar, ömürlerce sürsün ister ya...
          Bir gece rakı masasında ülkenin yönetim biçiminin cumhuriyet olarak açıklayan o sözde ayyaş adam sayesinde ben bugün yaşıyorsam, köle değilsem ve özgürsem, benim kızım da bunları bilmeli, babasının onun geleceği için bir şey yaptığını, her ne kadar apolitik, siyaset sevmeyen, hırslı insanların hırslarına ortak olmayan bir adam da olsa, ülkesini,  doğasını, ağacını, insanlarını, kardeşliği ve özgürlüğü, hür ciğere çekilen havayı seven biri olarak bilmesini ve hatırlamasını isterim.
         Şimdi tanımadığım insanlar, ülkenin dört bir yanında toplanmış, direniyorlar, sessizce. Onların sessizliği ürkütücü bir çığlığa dönerken, darp ediliyorlar, gazlanıyorlar, aşağılanıyorlar, ölümle tehdit ediyorlar. Gözün görmediği yerlerde nasıl cümleler kuruluyoır, kimse bilmiyor. Onları öldürmek için kinle dolmuş insanların varlığına bizzat şahit oldum, ne acı. Ölen gençlerin ardından oh çekmek, nasıl bir vicdansızlık. Şuursuz yaşayan insanların bir makarna paketi, 500 gramlık inançları var satacak. İstemem ama, kör olayım istemem onların desteklerini. O kadar da değil hani.
          Herkes istediğine inansın, dilediğine tapsın, oy versin... Benim istediğim, halk dinlemese bile birbirini, saygı göstersin. Fuzuli yorumlar ve acı sözlerle dağlamasınlar birbirlerinin kalbini. Bu milletin temsilcisi olduğunu iddia edenler dinlesin yeter sadece.
          Kapatacaktım yazımı ama yazmasam olmaz. TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ilk tepki zamanı, "ülkemin gençleri bir şey istiyor benden. Bir park var, bırakmak istemiyorlar. Bırakayım onların olsun, AVM olmayıversin. (İlla cinlik yapılacaksa; böyle de yapılabilir;) İlerde olmayan bir şey gerçekleşirse hem yüzlerine vururum, hem mevcut oyumun varlığını korur, hem de %10 daha cebe atar, sonraki seçim %60'la çıkarım sandıktan" diyemedi. Deseydi...
         Diyecekler için, demesini isteyenler için direnme zamanı şimdi, Uzatmanın alemi yok, hal, durum zaten okuyup bilenler tarafından meydanda. Şimdi hak veriyorum işte anne-babama, neden bana oku dediklerini anlıyorum. Çünkü bizim şirketin eğitimlileri ile eğitimsizlerini ayıran cam bir kapı var, içeride hüzün, direniş ve umut var, dışarısında ise ne yazık ki, acı sözler, kan isteği, gece yatağında şuursuzca uyuyanlar var. Olsun uyusunlar, varsın kan istesinler. O meydanda direnenler, o meydanda özgürlük diyenler, onların çocukları için de, onların torunları için de nöbet tutuyor. Ayyaş bir liderin! ışığında.

11 Nisan 2013 Perşembe

Öylesine Ertelemek


Yorgun ve uykulu bir ilk bahar sabahı.
Gözlerinde
İçinden çıkılmaz bir kışın özlemi
Hâlâ
Geçmeyen kış,
Ağlamaktan şişmiş gözlerin
Islanmış ve nemli yanakların
Öylesine şeylerden bahsederek
Geçiştirmek istiyorsun hayatı
Öylesine şeylerden konuşarak ertelemek istiyorsun
Akşamı,
Yarını.

L. Alper Yelkenci
08.04.2013

Gözyaşlarının Nehirsel Tarihi

Önce,
Küçük yağmur damlaları ulaştı
Eline.
Yedi gün,
Yedi gece geçti,
Tüm masallar bitti.
Her nehir gibi
Hikayeler;
Başladı,
Taştı,
Duruldu,
Ve kurudu.
Gözlerindeki yaşlar gibi.

L. Alper Yelkenci
08.04.2013

1 Nisan 2013 Pazartesi

Gidenlere


Papatya kokulu şiirler yazdım sevdiğim kadınlara.
İçimden gelen güzel kelimeleri
Dizdim uç uca;
Boyunlarında parıldasın,
Değersiz taş parçalarından
Daha özenli olsun diye.
Hiçbir kadına yalanlar ya da
Olmamış hikayeler anlatmadım,
Aldatmadım da.
Bana gülümsemeyen kadını hiç rahatsız etmedim.
Ellerim ceplerim de üşüyor oysa hâlâ,
Hepsi gitti karanlık geceye
Önce babaannem öldü,
Sonra annem ihanet etti,
Sonra diğerleri gitti.
Nerede yanlış yaptığıma bakmaya döndüğümde arkamı
Gece boyu karanlık sardı bedenimi.
Bir avuç umut kalmıştı,
O da gitti.

L. Alper Yelkenci
01.04.2013

http://www.youtube.com/watch?v=lwvg901bRyo

12 Mart 2013 Salı

Kandil


gecenin karanlığını
ve kalabalığın insansızlığını
aydınlatabilen bir kaç kandil var
kandiller arasında dünya mesafe
aydınlık yok gibi artık
hatıralar karanlık
yüzün puslu
akılda kalan
bir kaç ıslanmış
not defteri sayfası
kelimeler varla yok arası
küçük lokmalar vardı ağzında
en son hatırladığım
küçük ellerin
yalnız dudakların
babasız kız çocuğu bakışların
oysa tüm yanlışlar doğru şimdi
oysa tüm küskünler barışık
oysa herkes mutlu şimdi
gözlerin hala aynı boyutta
doğdunda olduğu gibi
öldüğünde olacağı gibi
yalnız
babasız

L. Alper Yelkenci
12.03.2013

18 Şubat 2013 Pazartesi

Gel


Yaramaz çocuklar gibiyiz seninle
Birbirimizin yaralarıyla oynuyoruz
Kimin canı yansa
Öbürü tutup öpüyor
Kimin içi sızlasa
Diğeri merhem oluyor
Gel şimdi
Tüm çocuklar arka bahçede,
Karım,
Kızım,
Tüm varlığım
Gel sen
Ya tüm renkli şekerleri paylaşırız
Ya da mutsuz oluruz birlikte
Yan yana yatar uyuruz
Sen gel sade
Yeter

L. Alper Yelkenci
18.02.2013